Blog'uma
bu ismi vermemin iki sebebi var. Birincisi; bir İstanbul'lu olarak
(özellikle taksiye bindiğim zamanlarda) çok karşılaştığım
bir soruyu içermesi. Eğer İstanbul'luysanız (ama gerçekten :-)),
bu “Memleket neresi?” sorusu sizin için bir mücadeleye
davettir. Şoför bir türlü ikna olmaz, siz de inandırma hırsına
kapılırsanız, başlarsınız artık kaç aile büyüğü varsa
hepsinin yaşadığı yılları ve semtini saymaya... Ancak bu soruya
başka bir şehir ismiyle yanıt verirseniz, şoförün mutlaka o
taraflardan bir tanıdığı/akrabası çıkar, o zaman da o memleketin
özellikleri/güzellikleri ve de İstanbul ile karşılaştırılması
konulu bir muhabbet başlar. :-) Ama nedense severim ben bu soruları,
samimiyetle cevaplamak isterim, hemen “sana ne?” moduna geçmem.
Bazen gerçekten içimi ısıtan, samimi ve dürüst sohbetler yaşama
şansım olur, gülümseyerek inerim taksiden. Bazen de benim en
baştaki “göreceli mesafesizliğim” başıma dert olur, sorular
hiç bitmez ve en sonunda özel hayata gelir dayanır.
Taksiye binince “Yolculuk nereye?” sorusu zaten sürecin doğal bir parçasıdır da, bu “Memleket neresi?” ve devamı standart donanımın dışına çıkar. Biz meraklı bir milletiz; bazı konular bizim için Avrupalılar için olduğu kadar “mahrem” değildir. Mesela bu iki sorudan sonra bakar ki karşı taraf, siz de sohbet insanısınız, pat diye “Evli misiniz?” diye soruverir pervasızca... İşte burada mutlaka hissedersiniz, o soru saf bir “kedi merakı” ile mi soruluyor yoksa başka konuları açacak bir girizgah mı? O andaki önsezinize göre vereceğiniz cevap, size mutlaka başka konulara doğru yelken açtırır ki, bu da bir nevi “sohbet yolculuğu” olur. Aslında bu tür kısa sohbetler illa taksilerde yapılmaz; yolculukla ilgili her mekanda gerçekleşebilir. Dedim ya, bizim millet meraklıdır; bu soruları duymanız için bir yerden bir yere gitmek üzere yola çıkmanız yeterli. Duyduğum kadarıyla bu soruyla sık karşılaşılan bir ortam daha varmış: Askerlik müessesesi... Anlatılanlara göre orada bu soru neredeyse sürecin doğal bir parçasıymış, taksideki gibi ekstralara girmiyormuş yani... :-))))
Taksiye binince “Yolculuk nereye?” sorusu zaten sürecin doğal bir parçasıdır da, bu “Memleket neresi?” ve devamı standart donanımın dışına çıkar. Biz meraklı bir milletiz; bazı konular bizim için Avrupalılar için olduğu kadar “mahrem” değildir. Mesela bu iki sorudan sonra bakar ki karşı taraf, siz de sohbet insanısınız, pat diye “Evli misiniz?” diye soruverir pervasızca... İşte burada mutlaka hissedersiniz, o soru saf bir “kedi merakı” ile mi soruluyor yoksa başka konuları açacak bir girizgah mı? O andaki önsezinize göre vereceğiniz cevap, size mutlaka başka konulara doğru yelken açtırır ki, bu da bir nevi “sohbet yolculuğu” olur. Aslında bu tür kısa sohbetler illa taksilerde yapılmaz; yolculukla ilgili her mekanda gerçekleşebilir. Dedim ya, bizim millet meraklıdır; bu soruları duymanız için bir yerden bir yere gitmek üzere yola çıkmanız yeterli. Duyduğum kadarıyla bu soruyla sık karşılaşılan bir ortam daha varmış: Askerlik müessesesi... Anlatılanlara göre orada bu soru neredeyse sürecin doğal bir parçasıymış, taksideki gibi ekstralara girmiyormuş yani... :-))))
Böyle
bir blog ismi seçmemin diğer sebebi ise, bu çok sık karşılaşılan
iki sorunun aslında benim için daha derin bir anlam taşımaları.
Bu soruları böyle yan yana yazdığımda bana hemen şu deyimleri
hatırlattı: “Neydim ne oldum” ve “Ne oldum dememeli, ne
olacağım demeli.” :-) Hiçbirimiz küçükken olduğumuz gibi
kalmıyoruz hatta birçok insan hayatı boyunca doğup büyüdüğü
evde, semtte ya da şehirde yaşamıyor. Ülke değiştirenler bile
var. Hal böyleyken çoğumuz yuvamızı ya da memleketimizi bırakıp
göç ediyoruz, ama uzak ama yakın... Bizden bir parça da sanki hep
bıraktığımız yerlerde kalıyor. Daha bir değişik hissediyoruz,
farklı davranıyoruz yeni yerlerimizde... Yeni ortamlara bir şekilde
uyum sağlıyoruz, bu değişim ondan tabii ama eski halimizi de hep
hatırlıyoruz, içimizde yaşatıyoruz. Özlediğimiz zaman
kafamızın, yüreğimizin içinde ya da belki gerçekten dönüyoruz
“memleketimize”, hasret gideriyoruz. Soğuk havada dışarılarda
dolaşırken sıcak bir yere girdiğinizde, yüzünüzden başlayıp
bütün vücudunuza yayılan hisse benzer bu... Tabii bu güzel his,
memleketten yaşamın gidişatı nedeniyle göçtüyseniz geçerlidir.
Eğer arkanıza bakmadan kaçarak terk ettiyseniz, pek özlem
hissetmezsiniz; size hatırlatacak bir şey yaşamadıkça da oralara
tekrar dönmek istemezsiniz. O zaman bir tek memleketiniz olur, o da
kendiniz... Nerede yaşıyorsam, nerede karnımı doyuruyorsam,
nerede seviliyorsam, yüreğimi ısıtıyorsam, bundan sonra benim
memleketim orası dersiniz. Kaplumbağalar gibi yorgun ama mutlu bir
ifade olur belki yüzünüzde, “öyle böyle, memleketim nasıl
olsa içimde, önemli olan gittiğim yer” diye bırakırsınız
kendinizi yaşamın akışına...
Blog
başlığındaki ikinci soru da bu yüzden önemli benim için.
Önemli olan gittiğim yer... Yanlış anlaşılmasın, ben
memleketimi çok terk ettim ama hep maceraperest ruhumun fişteklemesi
yüzünden, hiç oradan kaçarak uzaklaşmadım. Ben de bu
topraklarda büyümüş, bu memleketin rengarenk kültürüyle
beslenmiş bir insanım; dolayısıyla “kedi merakı” benim de
damarlarımda akıyor. Merak ettiğimin yakınına gitmek, görmek,
tanımak istiyorum. Beğendiklerimi takıp takıştırıyorum,
beğenmediklerimi koklayıp geçiyorum. Ama geçtiğim yerlerden
mutlaka hatıralar topluyorum, zihnime ve yüreğime yazıyorum. Bir
ara yine memleketime dönüyorum; üşüdüysem azıcık ısınıyorum,
çok sıcakladıysam biraz serinliyorum, sonra yine yollara
düşüyorum... :-) Yani memleket de yolculuk da benim hayatımın
vazgeçilmezleri...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder