25 Haziran 2014 Çarşamba

Bizim köprü


Bir seneyi geçti sen gideli... Her şey yerli yerindeydi de şimdi mi karıştı, yokluğun giderek daha çok koyuyor da o yüzden mi yıkıldı duvarlarım, bilmiyorum... Şimdiye kadar çok ayrılık yaşadım; şirketlerden, şehirlerden, insanlardan. Hiç arkama bakmadım, hiç pişman olmadım. Bilanço çıkarmaya daha yeni başladım; keşke sen de olsaydın yanımda... İtişip kakışmadan konuşabilmeye yeni başlamıştık; ben bu kadar kalkanlarımı indirmişken belki sana bir şeyler sorardım. Göze alırdım “Ben de seni akıllı bi şey sanmıştım” demeni, belki “Haklısın, ben de kendimi öyle sanmıştım” bile derdim...

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Sizin “çift efsaneniz” var mı?



Bir kadın ve bir erkek bir şekilde karşılaşır, tanışır/tanıştırılır, bakışlar birbirine değer ve o an iki taraf da karşılıklı çok hafif (ya da belki de oldukça şiddetli) bir elektrik akımına maruz kalır. Bu duruma halk arasında “çarpılma” da denir. Bu bakışlarla başlayan akım alışverişi bir süre daha artarak devam eder ve bu çarpılmadan bir “çift” doğar ise, ilk bakışmayı ve takip eden olayları kapsayan bir kısa hikaye ortaya çıkar. İşte bu hikaye, o çiftin “efsanesi” olur.

19 Mart 2014 Çarşamba

Bırakın acısın...



İlişkilerLabirenti” yazımın daha başında belirtmiştim; giderek artan ayrılıklar beni günümüzdeki kadın-erkek ilişkilerini sorgulamaya itiyor diye... Ayrılıklarda sık karşılaşılan nedenlerin başında aldatma geldiği için yazı dizisinin ilk bölümünü bu konuya ayırmak istedim. Ancak bu yazıda kim neden aldatır gibi derin konulara girmeyeceğim; sadece bu vesile ile ortaya çıkan bir duygudan bahsedeceğim.

2 Mart 2014 Pazar

İlişkiler Labirenti

Bu sabah kardeşimle konuşuyorduk. Ayrılan çiftlerden bahsederken, “Sahi, onlar neden ayrılmıştı?” diye sordum. Önce çok klasik bir sebep söyledi; erkek tarafı “rahat durmamış”. Sonra “rahat durmama” sonucuna ulaştıran nedenler zincirinin başında, aslında kadınların “tipik” davranışlarını gördüğünü söyledi. Türk kadınları evlendikten sonra kendini bırakmaya, evlilikte heyecanın taze kalmasına yönelik bir çaba göstermemeye meyilliymiş. İçimden güldüm; aynı şeyi ben de erkekler için rahatlıkla iddia edebilirdim, üstelik tüm dünyadaki erkekler için... 

30 Aralık 2013 Pazartesi

Memleketim ve "facebook Mahkemeleri"

Ben küçükken ve gençken siyasetle kendi çapımda ilgilenirdim. 80'li yıllarda ilkokul 4. sınıftayken sınıf öğretmenim annemi okula çağırmıştı; sağda solda sağ-sol'la ilgili konuşuyorum diye... Bir de lisedeki 29 Ekim töreninde, memleketin durumu ile ilgili kompozisyonumu okutmuştu edebiyat öğretmenim, biraz da endişeyle... Sonra İstanbul Üniversitesi Beyazıt kampüsünde Uluslararası İlişkiler okudum. Siyaseti gerçekten sistemli, düzenli bir faaliyet sandım; milletvekili olmak istedim. Bilimsel olmayan kaynakları okudukça ve memleketime daha bilinçli bir gözle bakınca, hiç de öyle bir şey olmadığını anladım ve giderek uzaklaştım. Bundan sonraki hayatımda ben de ortalama bir vatandaş kadar siyasi faaliyet gösterdim: Oy kullandım, arkadaş meclislerinde memnun olmadığım hükümet icraatlarını eleştirdim, tartışmalara katıldım, fikrimi söyledim. Ancak hiçbir zaman siyasi görüşümü yansıtan partiye gidip üye olmadım, seçim çalışmalarına aktif olarak katılmadım, bugün iktidarda olan partinin “neferleri” gibi tanıdık-tanımadık, kapı kapı dolaşıp propaganda yapmadım. Sadece sağda solda konuştum, bir de dediğim gibi, daha da eskiden yazardım. O zamanlar aynı sınıfta okuduğum, şu anda sosyal medyada “arkadaş listemde” olan kaç kişi bir siyasi partiye üyedir ve yoğun faaliyet göstermektedir, onu da bilmiyorum.