19 Mart 2014 Çarşamba

Bırakın acısın...



İlişkilerLabirenti” yazımın daha başında belirtmiştim; giderek artan ayrılıklar beni günümüzdeki kadın-erkek ilişkilerini sorgulamaya itiyor diye... Ayrılıklarda sık karşılaşılan nedenlerin başında aldatma geldiği için yazı dizisinin ilk bölümünü bu konuya ayırmak istedim. Ancak bu yazıda kim neden aldatır gibi derin konulara girmeyeceğim; sadece bu vesile ile ortaya çıkan bir duygudan bahsedeceğim.
Aldatmayla ilgili çok hikaye duydum, birkaç tanesi gözümün önünde gerçekleşti ancak aldatılan tarafın hissettiği acıya hiç bu kadar yakından tanık olmamıştım. Tanık olduğum acıyı hisseden; 20'li yaşlarında iken 40'lı yaşlarda bir adamla evlenip, tek çocuklu bir aile kurmuş, genç ve aslında hayat ve sevgi dolu bir kadın. Hikayenin kahramanlarıyla ilgili ayrıntılara girmek istemiyorum çünkü asıl amacım, aldatma anlaşıldığında ortaya çıkan duyguları ve duruşları birçok açıdan tarif edebilmek...
Bu hikayede aldatma defalarca tekrarlanan bir davranışa dönüşmüş. Zaten sadece bir kez olsa ne olacaktı ki? Belki acısı daha hafif olurdu. İşin garip tarafı, aldatma umarsızca çoğaldıkça aldatılan tarafın hissettiği acının, çan eğrisindeki gibi duyarsızlığa doğru azalması. Sanırım benim tanık olduğum acı da, en tepe noktaya ulaşıp yavaş yavaş aşağıya doğru meyletmeye başlamıştı. Bana bunu düşündüren, konuşmanın sonuna doğru kadında hissettiğim soğukluk ve kayıtsızlık oldu. O kolonya dökülmüş açık yara gibi cayır cayır yanan yürek birden soğudu, tuzla buzla olmuş cam parçaları gibi yanaklardan süzülen gözyaşları dondu... Oysa birkaç dakika önce bunun yakaladığı kaçıncı mesaj olduğunu, her affedişinden bir-iki ay sonra aynı olayların tekrar yaşandığını, buna artık dayanamayacağını anlatıyordu ağlayarak...
Acaba seviştiler mi?”, “Şimdi buradayım diyor, kesin onun yanında”, “Telefonunu açmadığına göre kim bilir neyin peşinde yine”, “O .......da bende olmayan ne var?” gibi sorularının kıskacında geçen günler-geceler bir kadına neler yaptırabilir? Eşiyle bu konuyu konuşmak istediğinde; sadece böyle bir şey olmadığına dair teminatlar, çok bariz yakalanmalarda üçüncü şahsa atfedilen uygunsuz davranışlar ve hatta özel alana müdahale yapıldığına dair suçlamalar duyarsa bir kadın ne hisseder? Duyduklarına inanmak ister; onurunu korumak için, sevildiğine ve değer verildiğine inanmak için, bütün bunların birazdan uyanılacak bir kabus gibi kısa süre sonra son bulacağı ümidine tutunmak için... Öyle bir çıkmazdır ki bu, inanmaya teslim olsa da olmasa da şüpheler rahat bırakmaz onu.
Ne yazık ki tanık olduğum bu durum, sadece derin bir acı ve arkasından gelen kayıtsızlıkla sınırlı kalmadı. Hikayenin kahramanı kadına, yıllardır acısını katlaya katlaya çan eğrisinin tepesine çıkaran bu “kaçamaklara anne olduğu için katlanması ve mücadele etmesi gerektiği” tavsiye edildi. Bu tavsiyelere bir de “zaten eskiden beri böyle olduğunu biliyordun” sorumluluğu eklendi. Hiç kimse tarif edilen acıyı dinlemek istemedi; “ortada bir çocuk var” gerçeğinin defalarca altı çizilerek dikkatler orada bulunmayan bir kurbanın üzerine çekildi. Kadına da, acısına da, isyanına da orada yer verilmedi... Bu tepkiyi de anlıyorum aslında. Acı o kadar derin ve etkili ki, kimse bunu eşit paylaşmak istemez. Akla-mantığa kaçarak acıyı halının altına süpürmek daha zahmetsizdir. Zaten bu genç kadının içindeki yanardağın birden soğumasında, aniden “üstüne boşaltılan yangın tüpü” de etkili olmuş olabilir.
Defalarca aldatılmak, gerçekten insanın kalbinde derin bir yara açar. Bu kadar yaralı bir insanın karşısında söz biter, iş yüreğe kalır. Cesareti ve dayanma gücü olan, kendini aldatılanın yerine koyar; bir anlamda acı çekenin yükünü hafifletmek için kendi yüreğini ödünç verir. Aldatılanın beş çocuğu da olsa dövüne dövüne isyan etmeye, bağıra çağıra ağlamaya hakkı vardır. Bu tür acı başka türlü geçmez; bunun sekiz saatte bir alınan antibiyotiği, çabucak geçmesini sağlayan bitkisel mucizesi filan yoktur. Hatta anlaşılmayan, paylaşılmayan acı çok tehlikeli olabilir çünkü uzun süre sonra öfkeye ve nefrete dönüşür, neye değerse kezzap gibi deler geçer...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder